top of page

DÜZEN içinde DÜZENSİZLİK ve KAOS YÖNETİMİ !

       İçinde yaşadığımız dönem bundan yirmi veya otuz yıl öncekine hiç benzemiyor. Değişim bu dönemin en önemli özelliği. Böyle bir dünyada patronlar ve yöneticiler kurumlarını alışılagelmiş yöntemlerle yönetip yönetemeyeceklerini kendilerine mutlaka sormalılar.

 

    Singularity Üniversitesi kurucusu Peter Diamandis; şöyle bir tanım yapıyor  “İnsanoğlunun gelişimi yaklaşık 150 bin yıl boyunca doğrusal ve yerel bir tarzda gerçekleşti. Bu nedenle beynimiz de doğrusal işleyecek şekilde programlandı. Ancak önümüzdeki şu birkaç on yılda değişimin hızı öyle büyük bir artış gösterecek ki tasavvur edebileceğimiz hemen her şey gerçek olabilecek. Bütün sektörler, yakın bir gelecekte büyük çalkantılarla karşılaşmaya aday ”.

 

         Geleceğe dair hepimizin farklı görüşleri olabilir. Ancak son birkaç on yıl içinde dünyanın daha karmaşık bir hale büründüğü ve bu yolculuğa giderek artan-birçoğumuz için de rahatsızlık verici-bir hızla gelecekte de devam edeceği görüşüne pek az kişinin itirazı olabilir. Dijital teknolojilerin gelişmesine paralel olarak, insanlarla nesneler arasındaki bağlantılar (yazılımla yazılımın “konuşması”) büyük bir ilerleme kaydediyor. Yoğun küresel ağlar bugün artık teknik, sosyal ve ekonomik tabloyu şekillendiriyor. Bu bağlar ve karşılıklı bağımlılıklar her anlamda yeni riskler ve fırsatlar yaratıyor.

         Bu durumdaki kişisel önerim pek çok çalışmanın yanında Şirketlerimiz için aşağıda bir örneği sunulan kapsamlı bir “Çevresel Faktörler Analizi” ; DIŞTAN İÇE doğru bir bakış açısı ile DEĞİŞİMLER ve GELİŞMELER gözetilerek mutlaka belirli periyotlarda güncellenerek yapılmasıdır.  Orta ve Uzun dönem Şirket stratejilerimiz, planlamalarımız bu çalışmadan türetilmelidir.

         Bütünsel olarak;  Riskleri ve Fırsatları; Teknolojik, Toplumsal, Kültürel, Mevzuat değişimlerini analiz edeceğimiz bu değerlendirme çalışması Küresel/Yerel Ekonomik Gelişmeleri içermeli Küresel Sermaye Piyasalarını ve Hükümet Politikalarını kapsayacak şekilde detaylıca gerekirse uzman desteği alarak yapılmalıdır. Bu analiz sektörümüz, ürünlerimiz ve şirketimiz için bir mevcut durum ve gelecekteki TREND ANALİZLERİNİ  kapsayacağından hepimiz için önemli bir risk ve fırsat çalışması niteliğini taşıyacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

   

 

 

 

 

 

 

                            

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

       Kotler’in de belirttiği gibi içten-dışa doğru çalışan SWOT analizi yerine yukarıdaki şekilde dıştan-içe doğru çalışan bir TOWS (!) analizi yapmak ; Dış Dünya’da  olup bitenleri -abartalım biraz- Uzay’dan başlayarak analiz etmemiz gerekmektedir. Yani değişimlere ve gelişmelere üstten bakma yeteneğimizi artırarak risk ve fırsat yönetimi yapmalıyız. Her şeyin uzun dönemli bir DÜZEN ancak kısa dönemlerdeki bir DÜZENSİZLİK içerisinde gerçekleşmekte olduğunu farketmeli, hem düzeni hem de bu düzensizliği birlikte yönetebilme gerekliliğinin farkında olmalıyız.

 


     Yukarıdaki resimde esprili bir şekilde verilen geniş düşünme veya üstten bakma örneğimizi biraz  açar isek; demir cevherinin ya da uranyumun yerini alacak bir minarelin uzaydaki ulaşılabilir bazı kaynaklardan elde edilmeyeceğini kim iddia edebilir? Büyük patlama teorisinin tanımı ile zaten bir olan evrenin içerdiği sonsuz kaynaklar süper güçlerin yapmakta olduğu uzay çalışmalarının gerekçelerinden biri midir acaba? Metal veya Enerji  iş kolunda olan firmaların bu durumu şimdiden gözetmesi çok mu fütüristik bir yaklaşım olur?      

    Geldiğimiz noktada ekonomik sitemlerin de geleceği belirsizdir.Son küresel ekonomik krizlerden sonra kapitalizmin geleceği tartışılırken, Rus iktisatçı Kondratieff’in görüşleri yeniden gündemde. Bunun nedeni, 2008-2009 krizi ve sonuçlarının 2011′e kadar sürüp ‘dördüncü Kondratieff dalgası’nı nihayete erdireceği yönündeki yaygın kanı.

    Kapitalist sistemde bir denge noktası mevcut mudur? Bu denge, kararlı mı (yakınsama, convergence) kararsız mı (uzaksama, divergence) yoksa devresel (durağan dalgalanma, cyclical) midir? Bu soruları, 1917 devrimini dünyaya ihraç etmeye çalışan Bolşevik devrim kadroları tartışmışlar, bilimsel araştırmalar yapmışlar, kitaplar yazmışlardır. Bugün ise, küresel ekonomik kriz bağlamında Kapitalizmin geleceği tekrar gündemde.

     Rus iktisatçı Kondratieff’in bugünlerde yeniden gündeme gelmesindeki neden ise, içinde yaşadığımız 2008-2009 krizi ve sonuçlarının 2011′e kadar sürüp ‘Dördüncü Kondratieff Dalgası’nı nihayete erdireceği hakkındaki yaygın kanıdır.

    Nikolai Dmyitriyevich Kondratieff (1892-1938); Kapitalizmin çökeceğini savunmak yerine devresel bir hareketi olduğunu ve yoluna yeni bir döngüyle devam edebileceğini ima etmesi, rejim düşmanı olarak, 1930 yılında tutuklanmasına neden oldu. Sekiz yıl hapis yattı ve 46 yaşında Stalin tarafından kurşuna dizdirildi.

 


 

      1784′ten bu yana her birinde dörder mevsim olan dört aşamalı dalgadan sözediyoruz. Bu aslında iktisat dalında teorik statüsü tartışmalı bir konudur. Kondratieff’in kendisi de, yaptığı istatistiksel incelemenin ‘sadece 50 yıllık döngülere’ işaret ettiğini ve bu döngülerin kapitalizmin ‘sermaye birikimi sürecine dayalı kendi iç dinamiklerinden kaynaklandığını düşündüğünü’ belirtmektedir.

 

      Endüstri devriminin başlangıcından bu yana  yaklaşık 50 yıllık  dönemlerde 4 mevsim yaşayan Endüstrilerden içinde bulunduğumuz dönemdeki hakim endüstri olan Bilişim Teknolojileri‘ nden bir iddiaya göre Mikro ve Nano Teknolojilere geçiş  dönemi yani dalgası başlamaktadır. Son dönemlerde etkisi iyiden iyiye hissedilen  sıkça konuşulan krizlerin bir sebebi de kondratieff eğrisindeki bu periyot değişikliğidir. Dolayısı ile yaygın düşünceye göre Mikro ve Nano Teknolojiler önümüzdeki 50 yıllık periyodun belirleyici endüstrisi olacaktır.

 

    Üstten ya da uzun dönemli bakıldığında ya da ölçeklendirildiğinde bu endüstriyel ekonomik düzenin salınımı kararlı bir ekosisteme işaret etse de daha yakından veya daha kısa bir zaman diliminde incelediğinde küçük periyotlarda pek çok iniş çıkışların yaşandığı görülebilecektir. İşte bu yazının ana konusu tam da bu noktada tekrar tanımlanabilir: “Uzun periyotlarda bakıldığında var olan bir düzenlilik durumu içerisinde aslında hepimiz  kısa periyotlardaki düzensizliği, KARMAŞA’yı ya da KAOS’u yönetmek zorundayız ! ’’ Önümüzdeki temel kavramsal değişiklik ise gelecekte bu kaos veya karmaşa durumunun uzun dönemleri de kapsayabileceği öngörüsüdür (!).

 


       Aslında bundan yaklaşık 30 yıl önce karmaşıklık konusuna bilim insanları ciddi şekilde kafa yormaya başladı. St.Gallen Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, Düşünen Sistemler kavramını esas olan bir yönetim modelini de o sıralarda geliştirdiler. Popüler literatür, “karmaşıklık teorisinin, özellikle de “kelebek etkisikavramının (bir kelebeğin, dünyanın uzak bir bölgesinde kanatlarını çırpması gibi küçük bir olayın bir dizi başka olayı tetikleyip sonunda daha büyük sistemlerde büyük bir kargaşa yaratması, mesela binlerce kilometre uzakta bir kasırga başlatması gibi) yaygınlaşmasını sağladı.

       Bu gelişmeler, yöneticilere şirketlerin sadece anlaşılması zor ayrıntılardan ve parçalardan meydana gelmediğini, farklı şekillerde birbirleriyle bağlantılı birçok parçadan meydana gelen, karmaşık yapılar olduğunu da gösterdi. Daha net bir dille ifade etmek gerekirse, şirketler karmaşık ve uyarlanabilir sistemlerdir çünkü beyin sahibi, öğrenme becerilerine haiz insanlarca kurulurlar. 1990’da yayınlanan çığır açıcı Beşinci Disiplin adlı kitabında Peter Senge kuruluşlara, sistem seviyesinde öğrenme becerilerini geliştirmeyi, çeviklik ve rekabet güçlerini arttırmanın yollarını gösteriyordu. Senge’nin bu çok satan kitabı dünyada büyük ses getirirken Öğrenen Kuruluşolarak ifade edilen yeni bir alanda ciddi bir literatür oluşmasına da ön ayak oldu. Alışılmış yöntemlerin başlıcası, tepe yönetimin şirket stratejilerini oluşturduğu, orta kademe yöneticilerin bunları uygulamaktan sorumlu olduğu ve daha sonra gelişmeler konusunda en tepedekileri bilgilendirmek için çok karmaşık raporlama sistemlerinin getirildiği anlayıştır.

      Dünya yönetim literatüründeki gelişme, artık şirketlerin bu anlayışlarla rekabet gücünü koruyamayacakları yönündedir. Onun yerine, “kaos teorisi” denilen bir yaklaşım giderek düşünce tarzlarına hakim olmaya başlıyor. Öyle sanıyorum ki, önümüzdeki yılların yönetim düşüncesine en fazla etkiyi yapacak yaklaşımların başında kaos teorisi geliyor. Kaos teorisinin şirket yönetimi açısından söyleyebileceği çok önemli şeyler vardır. Peki nedir bu kaos denen şey?

      Yaygın inanca göre, kaos; düzensizlik anlamına geliyor.

      Kaos teorisyenlerine göre ise bunun bilimsel tanımı oldukça farklı. Kaosçular öncelikle üç ayrı durumun tanımlamasıyla işe başlıyorlar.

  • Birincisi, “İstikrarlı Denge” durumu:

     Böyle bir ortamda denge geçici olarak bozulsa bile, kısa zamanda istikrar ve denge tekrar sağlanabiliyor. Örneğin, oda termostatını düşünün. Pencereyi açtığınızda ya da odada ateş yaktığınızda termostat devreye girer ve ısıtmayı ya artırıp kısarak önceden ayarlanmış ısıya geri getirir. Ya da bir deterjan üreticisi ürününü iyileştirirken, bir diğer deterjan üreticisi büyük bir reklam kampanyası başlatır ve sonunda iki deterjan üreticisinin de pazar payları fazla değişmez.

İş dünyasının 1980’li yılların başlarına dek olan durumu bu tanıma uygun başka bir örnektir.

  • İkincisi, “Sınırlı İstikrarsızlık” ya da “KAOS” durumu:

 Burada hem düzen hem düzensizlik söz konusudur. Tahmin edilmeyen pek çok olay ve değişim yaşanmakla beraber, bu ortamlarda sistemin temel davranış tarzını sezmek mümkündür. Örneğin, son yirmi yılda pek çok araba piyasası, petrol krizi, müşteri beklentilerindeki değişiklikler, çevrecilerin baskısı, vb. nedenlerle kaos durumunu yaşadı. Ancak genel eğilimler başarılı firmalar tarafından öngörüldü ve kullanıldı.

  • Üçüncü temel durum ise “Patlayıcı İstikrarsızlık”.

Bunu örneği ise Yugoslavya’da yaşananlardır. Hiçbir düzen ve genel trendin olmadığı durumlar.

Kaosçuların temel savı, dünyanın (özellikle iş dünyasının) istikrarlı denge durumundan ziyade sınırlı istikrarsızlık, yani Kaos Durumuna daha yakın olduğu. Eğer bu doğruysa, o zaman istikrarlı dengelerin söz konusu olduğu dönemlerdeki yönetim anlayışları çok ciddi olarak değişmek zorunda. Organizasyonlar daha kaotik yerler olmak ve bu kaos içinde yönetim becerileri geliştirilmek durumunda.

Öyle ki, 1990’lı yılların başlarında National Westminster Bank’ın yaptırdığı bir araştırma, böylesi bir dünyada temel yöneticilik becerilerinin neler olması gerektiği konusunda çok çarpıcı şeyler saptıyor:

Birinci beceri;  bilgiyi araştırabilme, yani çevreyi sürekli gözleyebilme ve gelişmeleri izleyebilme becerisi. İkincisi, kavramsal esneklik, yani farklı alternatifleri aynı anda düşünebilme becerisi. Üçüncü beceri,başka insanların bakış açılarını anlayabilme yetisi. Dördüncüsü, etkileşimi yönetebilme, yani daha fazla çalışanı kararlara katma ve takımlar oluşturabilme becerisi. Beşinci temel beceri de çalışanları geliştirebilme becerisi. Son olarak değişimi yönetebilme becerisini de eklemek gerekir ki, hızlı değişim ortamında oldukça önemli bir beceri bu.

İstikrarlı denge durumlarında her eylemin belirgin sonuçları bulunur. Örneğin, reklam harcamalarınızı artırırsanız satışlarınız artar gibi. Ancak kaos ortamlarında her eylemin tahmin edilebilen ve edilemeyen sonuçları vardır. Çok küçük eylemler süratle çok büyük etkilere dönüşebilir.

         Örneğin; siz, reklam harcamalarınızı artırdınız ve buna bağlı olarak satışlarınızın artmasını bekliyorsunuz. Bunun üzerine rakibiniz de karşı atağa geçti ve bir reklam kampanyası da o başlattı. Ancak yeni kampanya için uzun süreden beri çalıştığı mevcut reklam ajansını, son dönemki çalışmalarında yeteri kadar performans gösteremediğini düşündüğünden değiştirmeye karar verdi.         Sonuçta işi başka bir ajansa verdi. Yeni ajans da kendini ispat etmek istediği için çok ciddi emek sarf ederek harika bir kampanya ortaya çıkardı. Dolayısıyla, siz pazar payınızı birkaç puan arttırmak isterken, rakipte yarattığınız bu etki sayesinde rakibin çalışmayı tercih ettiği bu yeni ajans tarafından yönetilen çok heyecanlı ve etkin kampanya nedeniyle birdenbire rakibinize çok önemli pazar payı kaptırdığınızı gördünüz. İşte bu, kaos ortamının bir sonucu. Böyle bir ortamda en ufak bir avantajı bile rakibe kaptırmamaya çalışmak çok önemli bir unsur haline geliyor. Zira kaos ortamlarında her eylem hiç bilinmeyen çoğaltan etkilerine dönüşebilir ve rekabetçi konumunuz bozulabilir.

Aşağıdaki tabloda ana başlıkları sunulan Global Trendler 2025 raporuna göre özetle dünyada şu tür çalkantıların artmasını bekleyebiliriz:

MUHTEMEL OLAYLAR

OLASI ETKİLERİ


 

 

 

Çin ve Hindistan ve diğer ülkelerin yükselmesiyle birlikte çok kutuplu bir dünya ortaya çıkacak.

 

Devlet dışı aktörlerin-şirketler, aşiretler, dini kuruluşlar hatta suç örgütleri-gücü artacak.                                                                                                      

 

Refah ve ekonomik güç arasındaki ilişki benzeri görülmemiş şekilde değişecek. Kabaca bakacak olursak Batı'dan Doğu'ya kayan bu yönelim devam edecek. 

                                                  

ABD Dünyanın tek süper gücü olmaya devam edecek fakat dünyayı az daha domine edecek.

2025 yılına kadar, ulus devletlerden oluşan "uluslar arası camia" ortadan kalkacak.

 

Güç daha dağınık hale gelecek, çok daha fazla sayıda elde toplanacak, oyuna dahil olan yeni aktörler yeni kurallar koyacak bu arada geleneksel Batı ittifakı zayıflayacak.

 

Daha çok sayıda ülke, Batının siyasi ve ekonomik modelini taklit etmek yerine, Çin'in alternatif büyüme modelinden esinlenecek.

 

Ülkeler kendi refahlarını arttırmak için daha çok yatırım yaptıkça jeopolitik istikrarı sağlamak daha önemli hale gelecek. Ne var ki bu durum, Batıya meydan okuyan Rusya gibi ülkeleri daha da güçlendirecek.

 

Ekonomik ve askeri kapasitesinin azalması, ABD'yi iç siyaset ve uluslararası politika öncelikleri arasında bir seçim yapmaya zorlayacak.














 

2025'te nüfusun 1,2 milyar kişi daha artacağı bir dünyada, sürekli ekonomik büyüme, enerji, gıda ve su kaynakları konusunda sıkıntılar yaratacak.

 

Bu dönemde teknolojik yenilikler kilit bir rol oynayacak. Şu anda var olan teknolojik altyapı, ihtiyacı karşılamaktan çok uzak.






 

Genç nüfusları nedeniyle "istikrarsızlık ekseni"ne dahil olacak ülkelerin sayısı artacak. Ancak genç nüfus fazlasına sahip bu ülkelerin yüksek büyüme hızlarını sürdürmeleri bekleniyor.

 

Afganistan, Nijerya, Pakistan ve Yemen gibi aşırı genç nüfusa sahip bu ülkelerde işsizlik koşulları değişmezse, bu durum istikrarsızlık zemini yaratmaya devam edecek ve kamunun ekonomiye müdahalesi başarısız olacak.






Ortadoğu'da yaşanan hızlı değişim ve tehlikeli silahların herkesin eline geçmesi nedeniyle dünyada çatışma, gerginlik yaşanması ihtimali artacak.

2025'te terörizmin ortadan silinmesi mümkün görünmüyor ancak Ortadoğu'daki ekonomik büyüme devam ederse ve genç nüfus arasında işsizlik azalırsa, terörizmin çekiciliği, kitleleri etkileme gücü azalacak.

Teknolojinin bu kadar kolay erişilebilir olması şu anda faaliyet gösteren teröristlerin eline büyük bir güç veriyor.

ABD'ye, Ortadoğu'da bir dengeleyici güç olarak duyulan ihtiyaç artacak, öte yandan Rusya, Çin ve Hindistan gibi bölge dışı güçler bugün olduğundan daha büyük roller üstlenecek. Kimyasal, biyolojik ve pek ihtimal dahilinde olmasa da nükleer silahlar kullanılarak yapılan ve kitlesel can kayıplarına neden olabilecek terörist saldırı olasılıkları artacak. Teknolojinin ulaşılabilir olması ve nükleer programların (ve bir ihtimal nükleer silahların) yaygınlaşması da buna etki edecek. Giderek küreselleşen bir dünyada bu tür saldırıların pratik ve psikolojik etkileri daha da büyük olacak.













 Global Trendler 2025: Muhtemel olaylar ve olası etkileri


Sonuç olarak yeni bir çalkantı çağına ve dahası, şiddetli çal­kantılar dönemine giriyoruz. Bu global belirsizlikleri ve potansiyel sonuçlarını hesaba katmadan şirketlerimizin geleceğine yönelik planlamalar yapmamız ne kadar makul olur?  O zaman raporun detaylarına devam edelim:

TEMEL BELİRSİZLİKLER

POTANSİYEL SONUÇLARI


 

 

Petrol ve doğalgazdan öteki enerji kaynaklarına geçiş sürecinin -ki bu geçiş süreci enerjinin depolanması, biyoyakıt ve temiz kömür kullanımı alanlarındaki gelişmeler kolaylaştıracak- 2025'e kadar tamamlanmış olup olmayacağı.

 

İklim değişikliğinin ne kadar hızlı devam edeceği ve etkilerinin en çok hangi bölgelerde hissedileceği.

 

Merkantilizm (sahip olunan anapara miktarının milletin refahını sağladığına iddia edilen korumacı ve sömürgeci ekonomik bir teori)  yeniden sahneye çıkıp çıkmayacağı ve küresel piyasalarda bir gerilemenin yaşanıp yaşanmayacağı.

 

Yüksek petrol ve doğalgaz fiyatları sayesinde Rusya ve İran gibi büyük ihracatçı ülkelerin gücü önemli oranda artacak.

 

Rusya'nın milli gelirinin  İngiltere ve Fransa'nın milli gelir seviyesine ulaşması mümkün.

 

Fiyatların düşmesi ve bu durumun sürmesi halinde-ki fiyatların düşmesinin muhtemel sebebi yeni enerji kaynaklarına yönelim olacak-petrol ve doğalgaz üreten ülkeler küresel ve bölgesel güç olma özelliklerini uzun vadede yitirebilecekler.

 

İklim değişikliği nedeniyle doğal kaynak (özellikle su) kıtlığı artacak.

 

Doğal kaynak milliyetçiliğin pençesine düşen bir dünyada büyük çatışmaların yaşanması riski artacak.
















 

 

Rusya ve Çin'de demokrasinin gelişip gelişmeyeceği.

Rusya'da, ekonomik çeşitlilik olmadığı sürece siyasi çoğulculuk pek mümkün görünmüyor.

Çin'de ise büyüyen bir orta sınıf, siyasi alanda özgürleşme ve aynı zamanda milliyetçiliğin artması ihtimalini büyütüyor.





 

 

 

 

İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının bölgede yarattığı endişenin, bir silahlanma yarışına ve militarizme neden olup olmayacağı.

 

 İran'ın istikrar kazanması ve Arap-İsrail sorununun barışçıl yollarla çözülmesi durumunda Büyük Ortadoğu Bölgesi'nin daha istikrarlı hale gelip gelmeyeceği.  

                                                                                                                                                                Avrupa ve Japonya'nın; demografik şartların ağırlaştırdığı ekonomik ve sosyal sorunları çözüp çözemeyeceği.

 

Küresel güç halindeki ülkelerin uluslararası örgütlerle birlikte çalışarak yapılarını ve icraatlarını değişen jeopolitik yapıya uydurup uyduramayacakları.

Nükleer bir şemsiyenin altında vuku bulan düşük yoğunluklu çatışmalar ve terörist faaliyetler beklenmedik bir biçimde artabilir ve daha geniş çaplı çatışmalar doğurabilir.

Birçok senaryoya göre çalkantılar artacak. Ekonomik büyümenin canlanması, Irak'ın zenginleşmesi, İsrail-Arap sorununun çözülmesi, giderek güçlenen bir İran ve dünyanın fosil yakıtlardan başka kaynaklara yönelmesi, bölgeye belirli bir istikrar sağlayabilir.

Müslümanların, Avrupa'ya başarılı bir şekilde entegre olması verimli işgücünü artırıp sosyal krizleri önleyebilir.

Avrupa ve Japonya'nın demografik sorunlarla mücadelede başarısız olması uzun dönemde bir çöküşe neden olacaktır.

Dünya sahnesine çıkan yeni güçler BM ve IMF gibi uluslararası örgütlere karşı kararsız ve mesafeli bir tavır sergiliyorlar ancak bu ülkeler dünya sahnesinde daha büyük bir rol oynamaya başladıkça söz konusu tavırları da değişebilir.

Asya'daki entegrasyon daha güçlü bölgesel kurumların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Avrupa'nın askeri kapasitesinin azalması yüzünden, NATO görev alanı dışındaki bölgelerde de sorumluluklar üstlenmek gibi durumla karşı karşıya kalıyor. Geleneksel ittifaklar zayıflıyor.





















Global Trendler 2025: Temel Belirsizlikler ve Potansiyel Etkileri

       Geleceğin Başarılı Ülkeleri veya Geleceğin Başarılı Şirketleri;  geleceği düzenli ve kapsamlı izleyen, farkındalıkları yüksek, öngörüleri tutarlı, geleceğe dahil planlamaları ve stratejileri olan, entelektüel sermayeye önem veren, entelektüel bakış açıları geniş olan Lider ve Cesur karakterli Yöneticilerden, Halklardan veya Çalışanlardan meydana gelmiş güçlü örgütlenmeler olacak.

 

       Peter Drucker Society  Europe Başkanı Richard Straub karmaşıklık yönetimini şu şekilde özetliyor; “Karmaşıklık teorisine dönük yoğun ilgi, şirketlerde ancak az sayıda yeni uygulamanın hayata geçirilmesini sağlayabildi. Teorinin yönetim alanında etkisiz kalmasının nedenleri üzerinde düşünmek değişimin hayata geçmesine yardımcı olabilir.”

 

      Dergimizin sonraki sayısındaki yazımızda Kotler’in kaos modeline, Starub’ın karmaşa yönetimi önerilerine yer vererek  bu kapsamdaki Türkiye tahlillerimize yer vereceğimiz yazımızla aynı konuya devam edeceğiz.

 

Sevdiğim sözler:

 “Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmek. İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz. Albert Einstein

 

Ref.:

 

The Age of Turbulence (Çalkantılar Çağı) ” Alan Greenspan

Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim ” Prof. Dr. Arman Kırım

 

0 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

REORGANİZASYON

Kurumlar belirli bir büyüklüğe eriştiklerinde, daha fazla  kurumsallaşmak istediklerinde veya yeni büyük bir proje aldıklarında bazen ...

Comments


bottom of page