Uludağ ekonomi zirvesinde Coca Cola CEO’su Muhtar Kent ’in bir tespiti çok ilginçti. Kent’e göre: “ Şirketlerin yönetim anlayışları artık ‘business to profit’ ten (kar için iş yapmak) ‘business to purpose’ a (bir amaç için iş yapmak) doğru değişmektedir.”
Dolayısıyla diyebiliriz ki; Bir şirketin uzun yıllar kuşaklar boyu yaşaması ve sürdürülebilir bir geleceğe sahip olması için, tek başına Finansal Sermaye artışına yönelik eylemleri yeterli olmayacaktır. Sürdürülebilir bir gelecek için kısa ve uzun vadeli Sosyal Sermaye ya da Entelektüel Sermaye (Intellectual Capital) artışı ile ilgili eylem planlarının da hazırlanması ve uygulanması bir o kadar zorunluluk olacaktır.
Ülkelerin de durumu aslında aynıdır. Tek başına milli gelir yaratarak gelişmek yeterli olmamalıdır. Örneğin; İngiltere’deki Ulusal İstatistik Kurumu’nun araştırma sonuçları hükümetin vatandaşlar için ana hedefinin “en fazla zenginlik” yerine “en fazla mutluluk” olması gerektiği fikrini destekleyenlerin oranının yüzde 81 olduğunu ortaya koyuyor.
Aralarında Nobel ödüllü ekonomistlerin de olduğu bir grup sosyal bilimci uzunca bir süredir milli gelir hesabının refahı ölçmekteki yetersizliğini dile getiriyor. Bu ekonomistler 1990’larda alternatif göstergeler üzerine çalışmaya başladı.
Son 10 yılda, dünyada kabul gören belli başlı ekonomik kriterlerde gösterdiği olumlu performans, Türkiye’nin hayli parlak övgüler almasına sebep oluyor. Avrupa’daki krizin de etkisiyle iyice kendini gösteren iyileştirmeler, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu 18 yıl sonra yeniden “yatırım yapılabilir” seviyesine çekmesini sağladı. Diğer derecelendirme kuruluşlarının da aynı yolu izleyeceğine inananların sayısı da oldukça fazla.
Türkiye’de son 10 yılda kişi başına gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) 3 bin dolar seviyelerinden 11 bin dolar seviyelerine, ihracat 32 milyar dolardan 156 milyar dolara yükselirken, yüzde 30’lardaki enflasyon yüzde 6-7 seviyelerine kadar geriledi. Kredi kuruluşlarının da baz aldığı bu klasik performans göstergelerinin sergilediği olumlu tablo elbette önemli. Özellikle GSYİH, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik performansı değerlendirirken en çok başvurulan ölçüt. Hükümetlerin hazırladığı bütçeler, oluşturdukları ekonomi politikaları milli gelire etkileri ölçüsünde değerlendiriliyor. Ancak milli gelirin yüksekliği, refahında yüksek olduğu anlamına gelmiyor.
Milli gelirdeki büyüme aslında ülkedeki ekonomik faaliyet hacminin niceliksel artışını gösteriyor. Ancak faaliyetlerin niteliği görülemediği gibi fayda ve maliyetler arasında da bir ayrım yapılmıyor. Nihayetinde bir ülkenin yalnızca milli gelirine bakarak büyüme hakkında rakamsal bir fikir elde ediyoruz, fakat ülkedeki sağlık ve altyapı hizmetleri hakkında ancak bir varsayımda bulunabiliyoruz.
Örneğin ABD, milli gelirde olduğu gibi askeri harcamalarda, ülkedeki hükümlü sayısında ve obezite hastalarının toplam nüfusa oranında da dünyaya liderlik ediyor. Dolayısıyla milli gelir halihazırda ekonomik faaliyetlerin ne gibi olumlu veya olumsuz dışsallıkları olduğunu hesaba katamayan bir performans göstergesi. ABD’deki iki ay önce yayınlanan Enough Is Enough kitabının yazarları Dan O’Neill ve Rob Dietz “Milli gelir arttığında daha fazla ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiğini biliyoruz ama ne tür bir faaliyet olduğunu bilmiyoruz” diyor; “bunlar eğlence harcamaları, rüzgar türbinlerine ya da eğitime yapılan yatırımlar gibi daha fazlasını isteyebileceğimiz faaliyetlerde olabilir, savaş ve aşırı yüksek sağlık harcamaları gibi kaçınmak istediklerimiz de.”
Pakistanlı Mahbub ul Haq ve bir grup ekonomistin geliştirilmesine katkı sağladığı İnsani Gelişme Endeksi (Human Development Index-HDI) 1990 yılından beri her yıl Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından açıklanıyor. Endeks, uzun ve sağlıklı yaşam, okuryazarlık ve eğitim düzeyi gibi refah kriterlerini milli gelir ve satın alma gücü gibi geleneksel performans değerlendirme göstergeleriyle bir arada hesaplıyor.
BM Endeksinin cinsiyet eşitsizliği ve yoksulluğa odaklanan versiyonları da mevcut. Örneğin Multidimensional Poverty Index ‘inde (Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi) ortalama eğitim süresi, bebek ve çocuk ölümü oranları, beslenme kalitesi ve altyapıdan yararlanabilme gibi konular incelenerek hesaplanıyor.
İzmir Ekonomi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Prof. Tufan Subaşat İnsani Gelişme Endeksi’nin metodolojisi hakkında şunları söylüyor: “Endeksteki diğer verilere milli gelir eklenirken öncelikle alt ve üst limitler belirleniyor. Bu limitler gelir artışının her zaman fayda artışı olmadığı varsayımıyla belirlenmiş. Örneğin, kişi başı gelirin 5000 dolar olduğu bir yerde 1000 dolarlık bir artış ciddi bir gelişme yaratabilir. Ancak bu değerin 30 bin dolar olduğu bir yerdeki aynı artış büyük bir katkı yaratmayacaktır. Gelir için belirlenen üst limiti aşan ülkelerde diğer faktörlerin, eğitim ve sağlık hizmetlerinin etkisi endeks notunu belirlemekte daha büyük paya sahip oluyor.”
İnsani Gelişme Endeksi ve diğer alternatif göstergeler, dünyada milli gelir ve büyüme verilerinin hükmettiği siyasi tartışmalarda artık ciddi biçimde kendine yer buluyor.Yukarıda bahsedildiği gibi 2010 yılında İngiltere Başbakanı David Cameron’ın yeni ve etkin politikalar oluşturabilmek için Ulusal İstatistik Kurumu’ndan ülke çapında refah ve mutluluğu ölçecek bir çalışma yürütmesini talep etmesi buna bir örnek.
Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Sumru Altuğ, Türkiye’de de endeksin politika belirlemede rol oynamaya başladığını söylüyor: “İnsani Gelişme Endeksi gibi göstergelerde gerilere düşmesine sebep olan kadın istihdamı ve kadınlar arasında okuryazarlık gibi konularda politika oluşturucular projeler geliştiriyor; bu endekslerden dersler alınmaya başlandı.”
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın bu ay açıklanacağını duyurduğu 2013 İnsani Gelişme Raporu, gelişmekte olan ekonomilerin küresel dinamikleri nasıl değiştirdiği ve bu değişimlerin insani geliştirmeye etkilerinin ne olduğu sorusuna odaklanıyor.
İnsani Gelişme Endeksi dışındaki diğer öne çıkan yeni nesil kriterlere gelince;
ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Avusturya, İsveç, Şili ve Finlandiya’da uygulanan Sürdürülebilir Ekonomik Refah Endeksi (Index of Sustainable Economic Welfare),
ABD’de bazı eyaletlerde uygulanan Toplumsal Sağlık Endeksi (Index of Social Health),
İngiliz düşünce kuruluşu ve araştırma merkezi Yeni Ekonomi Vakfı’nın (New Economics Foundation) Mutlu Gezegen Endeksi (Happy Planet Index),
Birleşmiş Milletler’in de verilerini kullandığı Ekolojik Ayak İzi (Ecological Footprint) gibi endeksler de ekonomik analizi anlamlı kılan diğer ölçütler.
Sürdürülebilir Ekonomik Refah Endeksi, toplam tüketim, savunma dışındaki kamu harcamaları ve yerel istihdamla sağlanan hizmetlerin toplamıyla, savunma harcamaları, çevresel bozulma maliyetleri ve doğal kaynakların değerindeki azalma arasındaki farkın milli gelire oranlanmasıyla hesaplanıyor.
Mutlu Gezegen Endeksi ise bir ülkedeki insanların mutlu geçirdiği yılların, beklenen yaşam süresine ve ülkenin ekolojik ayak izine oranlanmasıyla hesaplanıyor.
Ekolojik Ayak İzi temelde bir ülkedeki ortalama tüketimin, ülkenin sahip olduğu doğal kaynakların ne kadarının kullanılarak karşılandığını hesaplıyor.
Avrupa Komisyonu’nun Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın Ötesi İnisiyatifi (Beyond GDP Initiative), OECD’nin Daha İyi Yaşam İnisiyatifi (Better Life Initiative) ve Refah ve İlerlemeyi Ölçme İnisiyatifi (Measuring Wellbeing and Progress Initiative) gibi projeleri de sürüyor. Bu projelerle alternatif değerlendirme sistemleri üzerine çalışmalar destekleniyor.
Refah ve ilerleme göstergelerine ilgi 2008 yılında Nicolas Sarkozy’nin öncülüğünde Ekonomik Performans ve Toplumsal İlerleme Komisyonu’nun kurulmasıyla daha da arttı. Nobel ödüllü ekonomistler Joseph Stiglitz ve Amartya Sen’in de üyesi olduğu komisyonun çalışmaları ekonomik performans göstergesi olarak milli gelirin sorgulanmasına önemli bir katkı olarak görülüyor. 2009 yılında komisyonun yayınladığı raporda ekonomik performans ve toplumsal ilerlemenin ölçülmesi için yeni ve bütünleşik göstergelerin kullanılmasına duyulan ihtiyaca vurgu yapılmıştı.
Çankaya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Fetih Yıldırım da refah ve ilerleme endekslerinin ön plana çıkardığı farklı konuların bazılarının istatistik verilerle, bütünleşik olarak bir araya getirilmesinin önemli olduğunu söylüyor. Yıldırım’a göre çalışma koşulları ve iş sağlığı da refah ve performans göstergelerinde yer bulmalı. “Politikalar belirlenirken ekonomilerin istihdam yapılarını inceleyen verilerden faydalanılmalı. Bir ekonomide istihdamın ciddi bir kısmı ağır iş koşulları olan sektörlerde çalışıyorsa, bu ekonominin gelişme endekslerinde üst sıralarda yer almasını sağlamak için eğitim düzeyi, ulaşım ve iletişim imkanlarını kullanma düzeyi ve sağlık hizmetlerinden faydalanabilme oranlarında iyileştirme sağlanması şart.”
Ülkelerin sıralamalarını veren farklı endeksler bir arada değerlendirildiğinde ezberler bozuluyor… | ||||
| GYSİH (SIRALAMA) | İnsani Gelişme End. | Mutlu Gezegen End. | Ekolojik Ayak İzi (hektar/kişi) |
1-ABD | 4 | 105 | 7,2 | |
2-ÇİN | 101 | 60 | 2,1 | |
3-JAPONYA | 12 | 45 | 4,2 | |
4-ALMANYA | 9 | 46 | 4,6 | |
5-FRANSA | 20 | 50 | 4,9 | |
6-BİRLEŞİK KRALLIK | 28 | 41 | 4,7 | |
7-BREZİLYA | 85 | 21 | 2,9 | |
8-İTALYA | 24 | 51 | 4,5 | |
9-RUSYA | 66 | 122 | 4,4 | |
10-HİNDİSTAN | 134 | 32 | 0,9 | |
17-TÜRKİYE | 92 | 44 | 2,7 | |
| İNSANİ GELİŞME ENDEKSİ (SIRALAMA) | GSYİH | Mutlu Gezegen End. | Ekolojik Ayak İzi (hektar/kişi) |
1-NORVEÇ | 22 | 29 | 4,8 | |
2-AVUSTURALYA | 12 | 76 | 6,7 | |
3-HOLLANDA | 18 | 67 | 6,3 | |
4-ABD | 1 | 105 | 7,2 | |
5-YENİ ZERLANDA | 55 | 28 | 4,3 | |
6-KANADA | 11 | 65 | 6,4 | |
7-İRLANDA | 47 | 73 | 6,2 | |
8-LİHTENŞTAYN | 145 | (--) | (--) | |
9-ALMANYA | 4 | 46 | 4,6 | |
10-İSVEÇ | 21 | 52 | 5,7 | |
| MUTLU GEZEGEN ENDEKSİ (SIRALAMA) | GSYİH | İnsani Gelişme End. | Ekolojik Ayak İzi (hektar/kişi) |
1-KOSTA RİKA | 79 | 69 | 2,5 | |
2-VİETNAM | 56 | 128 | 1,4 | |
3-KOLOMBİYA | 31 | 88 | 1,8 | |
4-BELİZE | 166 | 93 | 2,1 | |
5-EL SALVADOR | 98 | 105 | 2,0 | |
6-JAMAİKA | 115 | 80 | 1,7 | |
7-PANAMA | 88 | 58 | 3,0 | |
8-NİCARAGUA | 137 | 129 | 1,6 | |
9-VENEZUELA | 33 | 73 | 3,0 | |
10-GUATEMALA | 76 | 131 | 1,8 | |
| EKOLOJİK AYAK İZİ (HEKTAR/KİŞİ) |
|
|
|
1,78 (Dünya Bio-Kapasitesi) |
| |||
1,78 - 3,56 arası vasat performans |
| |||
3,56 - 7,12 arası kötü performans |
| |||
7,12 üzeri çok kötü performans |
|
|
Ekonomileri ölçebilmek için yaşam kalitesi, işsizlik ve eşitsizlik gibi sosyo-ekonomik kriterlere ek olarak hava ve su kalitesi gibi çevresel faktörlerin de incelenmesi gerektiğini söyleyen O’Neill ve Dietz, “Polis telsizinden mahallenizde bir hareketlilik olduğu anons edilirse, bu hareketliliğin ne olduğunu merak edersiniz; bir hırsızlık veya cinayet mi yoksa sıradan bir vaka mı bilmek istersiniz. Milli gelire de böyle bakmamız gerekiyor. Ekonomideki gelişme, büyüme aslında ne yaratıyor, sunulan ürün ve hizmetler nasıl dışsallıklar yaratıyor? Bunları hesaplayabileceğimiz bir göstergeye ihtiyaç var.”
Farklı alanlardaki performansları ölçen endekslerin kullanımı hızla yayılsa da ülke performanslarının değerlendirilmesinde genel olarak milli gelir hegemonyası sürüyor. O’Neill ve Dietz’e göre siyasetçilerin, iktisatçıların ve iş dünyasının milli gelir artışına bu kadar odaklanmasının birkaç nedeni var: “Öncelikle milli gelir artmadığında insanların işlerini kaybedeceklerine inanılıyor. Bunda doğruluk payı olsa da, ekonomik büyüme ve işsizlik arasındaki ilişki verilerin gösterdiği üzere, tahmin edilenden daha zayıf. Diğer taraftan ekonomik kurumlar ve politikaların çoğu büyüme etrafında şekillendiriliyor. ” diyen yazarların radikal bir önerisi var: “Bazı politika değişiklikleriyle ‘büyüme zorunluluğu’nu ortadan kaldırabiliriz ve istihdam yaratmak için büyüme gerektirmeyen, kararlı durumda bir ekonomi yaratabiliriz. Burada önemli olan ‘daha fazla’ yerine ‘yeterli’ diyebilmek.” O’Neill ve Dietz ’in işaret ettiği bir diğer sebep ise tarihi: “Milli gelir, İkinci Dünya Savaşı sırasında üretimi maksimize etmek için Müttefik Devletler tarafından geliştirildi. Muhtemelen kazanmalarına da yardımcı oldu, o zamandan beri de tüm dünyada ekonomi politikasıyla bütünleşmeye devam etti. Ana milli geliri tahtından indirip, yerine 21’inci yüzyılın zorluklarına göre tasarlanmış göstergeler koymanın zamanı geldi.”
Belki de Adam Smith’in vurguladığı temel prensiplerden birini unutmamak gerekiyor: “Ekonominin temel ölçüsü insanların mutluluğudur”.
Sevdiğim sözler:
“Başarılı bir insan olmaya çalışmayın; değerli bir insan olmaya çalışın. Başarılı insan, hayattan verdiğinden fazlasını alır. Değerli insan ise, hayattan aldığından fazlasını verir.” Albert Einstein
Ref.:
“Enough Is Enough” Dan O’Neill & Rob Dietz
“Optimist” Yusuf Ozan Üstebay
Comments